Arka Kapak:
Yirmi yaşındaki Camryn, alışılmışın dışında bir yaşam tarzı düşlemektedir. Fakat başına gelen trajediler bu yaşamı kendisinden zorla çekip alınca, ilk bulduğu otobüse atlayarak varış noktasını bilmediği bir yolculuğa çıkar. Çıktığı bu kendini yeniden keşfetme yolculuğunda, kendisi gibi nereye gideceğini bilmeyen, Andrew Parrish adında biriyle tanışır. Fakat Andrew'un da bazı karanlık sırları vardır…
Andrew yolculukları esnasında Camryn'e kimseye bağlı kalmadan, içinden geldiği gibi yaşama, en derin ve kuytu arzularına teslim olma sanatını öğretir. Ancak Andrew'un ondan gizlediği sır yolun sonunda kendisini beklemektedir. Bu sır ikiliyi bir araya getirebilecek midir, yoksa onları sonsuza dek birbirlerinden ayrılmaya mı mahkûm edecektir?
"Hiçliğin Kıyısında mı? 'Muhteşemliğin Kıyısı'na ne dersiniz? Çünkü şu anda tam olarak bu durumdayım."
-USA Today-
-USA Today-
Kitap Yorumum:
Herkese uzun bir aradan sonra tekrardan merhaba! Bu sefer kısa süreli vedam gerçekten uzun oldu. Sanırım bunun sebebi, 1 hafta önce girdiğim hayatımdaki en önemli sınavdı. *Kaç yaşındasın ki, ne kadar önemli olabilir, demeyin. Çünkü şu 14 senedir girdiğim en zor ve sıkıntılı sınavdı* İtiraf etmek istiyorum: Başarılı bir öğrenciyim. Bakalım lisede de bu başarıdan biraz parçalar kalacak mı? Eğer şu blog işlerine devam edersem, hep birlikte göreceğiz. TEOG bittikten sonra o kadar çok rahatladım ki, anlatamam. Anlatmaya çalışsam da beceremem. Aslında bu kitap benim kitaplığımda çok uzun bir süredir bekliyordu. Açıkcası, ona bu haksızlığı yaptığım için kafamı alıp dağlara taşlara vurasım var. Ama eğer bunu yaparsam, siz yorumsuz kalırsınız, değil mi? Çokta benim yorumuma ihtiyacınız varmış gibi konuştum ama siz beni bozmayın. Böyle ilerlemek, birilerinin umrundaymış gibi davranmak hobilerim olmuş durumda.
Kitabı bitirdikten sonra, fikirlerim değişti. İstediğim şeyler ve istemediğim şeyler arasında bir alışveriş oldu. Bu kitabı okuduğum için zerre pişman değilim ve asla da olmayacağım. Farkındaysanız lafı habire döndürüp duruyorum bunun sebebi ise, ne yazacağımı nasıl konuşacağımı bilmiyor olmam. Eğer bu yorumum kısa ya da kitabın mükemmelliğinden ibaret olursa bana kızmayın. Çünkü ben bu kitabı 2 ay önce okumuş, şimdi yorumunu yapan, değişik küçük bir kızım. *Kendini acındırır.* Aslında, kendi kendine sohbet etmek güzelmiş. Bir ara günlük yazmayı denemeliyim.
Kitabı kafam rahatken okumayı düşünmüştüm ancak bazen hiçbir şey umduğunuz gibi olmaz. Bu sene tüm kitaplarımı neredeyse okulda okudum, bitirdim. Bu da böyle oldu ama tek fark evde bitirmiş olmam. Okulda bitmediği için çok mutluyum çünkü o ergenlerin içinde salya sümük ağlamayı hiç istemem. Örümcek kafalıların dalga konusu olmak da beni pek tatmin etmez. Şu sözlerimden, okulumu, sınıfımı ve arkadaşlarımı hiç sevmediğimi anlamışsınızdır.
Kitabın başlangıç sayfalarındayken ben de herkes gibi esas oğlanı Black sanmıştım. Çünkü ana karakter Cam, arkadaşlarıyla birlikte bir bara gittiklerinde çocukla yakınlaşma sahneleri olmuştu.
Karakterin arkadaşlarından falan bahsetmek istemiyorum çünkü kitapta pek fazla yer almıyorlar. Cam, bu arada kendisinin cinsiyeti kız, pılını pırtısını toplayıp atlıyor bir otobüse. Hiç bilmediği şehirlerde kaybolmak istiyor. Onun için her gün aynı işi yapmak için, o kadar çabalamak çok saçma. Dünyayı gezmek, talan etmek istiyor.
Otobüste tanıştığı, acı kokulu sırlarla dolu olan bir çocukla tanışıyor: Andrew. Andrew da Cam gibi derin bir kişiliğe sahip. Tanışma anlarını anlatmadım, sizin için okuyup öğrenmek daha iyi olacaktır.
Cam, hiç utangaç bir kız değil ve laf işittiğinde hemen karşılığını verebilecek nitelikte. Kitaplarda en sevdiğim özellik de bu. Kızların pısırık ve kendini ezdirmesinden nefret ediyorum. Sen kimsin de beni aşağılayabilirsin mesela? Dünyanın en yakışıklı çocuğunu karşıma koysalar, ona hakaret etmekten çekinmem. Tabii, bana hakaret etmediği sürece.
Cam, benim hiçbir zaman yapamayacağım şeyler yapıyor. Cam gibi cesaretli olmak isterdim. Geleceği düşünmeden hareket etmek nasıl bir duygu bunu öğrenmek isterdim.
Başta sadece Cam'in sorunları olduğunu düşündüm. Andrew'un kendi kendine dertlenip üzülen bir çocuk olduğu aklımda yer edindi. Ancak ilerledikten sonra ne kadar yanıldığımı fark ettim. Bu kitabın adını ne zaman ansam aklıma uzun, upuzun bir yol gelir. Ve bu yolun ortasında zigzaklar çizerek ilerleyen, içinde iki duygulu insanı barındıran bir araba...
Yazar kitabın sonunda beni o kadar şaşırttı ki! Tam ağlama moduna girdim, ve asıl olayı bir iki satır sonrasında görünce yazara lanetler okudum. "Ödümü koparıyordun, manyak kadın!" gibi tepkiler vermedim değil.
Bu yorumum sanırım blogumdaki en saçma yorumdu. Bu kadar güzel bir kitabın yorumunu yapacak kadar iyi değilim ve konular ardı ardına beynimi kaplıyor. Umarım, ben boş kuruntu yapmamışımdır.
En sevdiğim alıntıları paylaştıktan sonra söz veriyorum, gideceğim.
"Zaten hiçbir şey sonsuza kadar sürmeyeceği için, bir zamanlar iyi olan her şey sonunda acı verir."
"Yürek daima aşka galip gelir. Her ne kadar pervasız, intihara meyilli, mazoşist olsa da her zaman istediğini yaptırır."
"Geçmişte yaşarsan ileri gidemezsin. Geleceğini planlamak için çok zaman harcarsan ya kendini geriye itersin ya da hayatın boyunca aynı noktada kalırsın... Anı yaşa."
"Teşekkür ederim. Her şey için... Giysilerini katlamak yerine çantaya tıkmamı sağladığın için, arabada uyanmayayim diye müziği kıstığın için, restoranda şarkı söylediğin için. Bana yaşadığımı hissettirdiğin için."
"Hiçbir şey sonsuza kadar sürmez"..."Bir duyguya kapılıp onun kölesi olmaktansa, o duygudan uzak durmak daha iyidir. Zaten hiçbir şey sonsuza dek sürmeyeceği için, bir zaman iyi olan her şey sonunda acı verir."
"Sen ruhumun eksik parçası, çiğerimdeki nefes, damarımdaki kandın. Eğer gerçekten geçmişte yaşadığımız hayatlar varsa, eminim ki biz her birinde sevgiliydik"
0 yorum:
Yorum Gönder