17 Ocak 2015 Cumartesi

Kitap Yorumu #1 | THE 100





Arka Kapak:
Onlar Yalancı, Onlar Hırsız, Onlar Asi, Onlar Kahraman Onlar İnsanlığın Kaderini Belirleyecek 100 Genç...

Yaşanan nükleer felaket dünyanın sonunu getirmiş, bu büyük felaketten sağ kurtulan insanlar 300 yıl boyunca Dünya'nın yörüngesindeki bir uzay gemisinde varlıklarını sürdürmüştür. Tükenmeye yüz tutan kaynaklarla koloniyi ayakta tutmaya çalışan yöneticiler, nüfusu kontrol altında tutmak için en sert tedbirleri almakta, hafif suçlar için bile idam cezası uygulanmaktadır. Öyle ki çocuk suçlular on sekiz yaşına geldiklerinde idam edilmektedir. Ama ölümlerini bekleyen bu gençlerin artık çok önemli bir görevi vardır. Gözden çıkarılmış genç suçlulardan oluşan 100 kişilik bir ekip, geçen zaman içinde yerleşime hazır hale gelip gelmediğini test etmek için Dünya'ya gönderilecektir. Koloninin geleceği, onların elindedir. 

100 ekibi farklılıklarını, geçmiş hesaplaşmalarını bir kenara bırakıp birleşmeli ve bilinmezlerle dolu Dünya'da hayatta kalmaya çalışmalıdır. Ama ihanetler, sırlar, henüz bitmemiş ve yeni başlayan aşklar gün yüzüne çıktıkça bir arada kalmaları gittikçe zorlaşacaktır.

                                     Tür: Dystopia, Young Adult
                                     Goodreads Puanı: 3,46
                                     Orijinal Adı: The 100
                                     Sayfa Sayısı: 300
                                     Baskı Yılı: Eylül 2014
                                     Çeviri: Arın Zengin
                                     Yayınevi: GO Yayınları / Beyaz Balina

YORUMUM: 
  Merhaba, az ama benim çok değer verdiğim okuyucu kitlem. Kitap yorumu yapmayalı baya olmuştu sanırım. Ben de dönüşümü The 100 ile yapmak istedim. Bu kitabı birçok kişi ağızından düşürmüyor, her yerde "The 100 harika!" diye dolanıyordu. Pes ettim, ve The 100'a bir şans vermeyi düşündüm. Önce kapağından, daha sonra konusundan bahsedeyim.

Go! yayınevi, orjinal kapak kullanmış. Bu yüzden benden kocaman bir artı alıyor. Ayrıca, mıknatıslı kapak fikri ise muhteşem. Orjinal kapak olduğu gibi, dizi kapağı da mevcut. Ben Okuoku alışverişimde dizi kapağı istemememe rağmen, bana dizi kapağı yolladılar. Ben orjinal kapağına aşık oldum, cidden. Ama dizi kapağı kötü mü? Kesinlikle, hayır! Öyleyse, hemen konusuna geçeliiiim!

 300 yıl önce dünyada yaşanan nükler patlama sonucu birçok insan hayatını kaybetmiştir. Hayatta kalmayı becerebilen insanlar ise, bir uzay gemisinde hayatlarını sürdürebileceklerini düşünmüşlerdir. Nükler patlamadan kaçan insanlar, uzay gemisinde hayatta kalmayı başarmışlardır. Ama uzay gemisi sonsuza dek yaşanabilecek bir alan değildir. Sadece kısa bir zaman için yaşanabilecek bir yer olarak inşaa edilmiştir. Klasik distopya kitaplarında gördüğümüz gibi; her zaman iki taraf karşı karşıya olur. Bu kitapta da son derece şahşahalı ve diğer insanlara göre çok iyi koşullarda hayat süren insanlar, Phoenix'liler olarak adlandırılır. Phoenix'lilerin yaşadığı güvertenin dışında kalan bölüm ise Walden ve Arkadya'dır. Burada yaşayan insanlar, Phonenix'tekiler gibi rahat yaşayamazlar. Suçlular her zaman Walden ve Arkadya'dan çıktığı için insanlar, onlara ucube gözüyle bakmaktadır.

 Bilim kurgu katagorisine giren bu kitabın bildiğiniz gibi dizisi de var. Ancak şunu söylemeliyim ki; kitap ve dizi bambaşka. Dizide olan bir karakter, kitapta yok. Bu da kitap ve dizinin birbirinden çok farklı olduğunun en iyi tespiti. Kitap dört kişinin ağzından anlatılıyor. Clarke, Wells, Bellamy ve Glass.

 Clarke, 17 yaşında ve doktor adayı bir genç kızdır. İşlediği suçtan dolayı bir hücreye kapatılmış, 18.yaşına girmesini beklemektedir. Çünkü Koloni'de suçlu çocuklar, 18 yaşına kadar bekler, infaz edilirler. Ya af olunur, ya da vücutlarına bir iğne aracılığı ile zehirli -ölümcül- bir madde aktarılır. Bu madde kişinin ölmesini sağlar. Suçlular, öldürüldükten sonra cesetleri boşluğa bırakılır, ordan oraya sürüklenirler. Clarke'ın neden bu hücrede olduğunu anlamak, diğer karakterlerinkinden biraz daha geç oluyor. Meraktan çatlayabilirsiniz. Ben ne yaparsam yapayim Clarke'a ısınamadığımı da belirtmek isterim. Kız ağızıyla kuş tutsa bana göre yine soğuk, yine soğuk.

 Wells, Şansölye'nin -Koloni'nin başkanı- başarılı ve zeki oğludur. Clarke ile geçmişte bir ilişkileri olmuştur ama bunu berbat eden yine Wells'tir. Ben Wells'i ne sevdim, ne de sevmedim. Ama yapmış olduğu şey beni cidden çok üzdü.

 Bellamy, Walden'da yaşayan asi ve ailesini tek başına geçindirmeye çalışan güçlü bir karakterdir. Koloni'nin çok katı kuralları vardır. Uzay gemisi, her yıl daha da kötü sonuçlar veriyor, insanların burada ömürlerini devam ettirebileceği şansını azaltıyordu. Koloni, düzeni sağlamak için katı kurallar koymuş ve 300 yıldır varlığını sürdürmektedir. Kurallardan bir tanesi de; bir ailenin en fazla bir çocuğunun olmasıdır. Ama Bellamy'nin güzeller güzeli ve küçük bir kardeşi vardır. Eğer muhafızlar bu durumu öğrenirse, Koloni halkının kararıyla birlikte; Bellamy'nin annesini idam eder, Bellamy ve Octovia'yı bakım evine yollardı. Böyle bir şeyin olmaması için; Bellamy ve annesi, Octovia'yı çok iyi saklamış, kimsenin görmesine izin vermemiştir. Bir gün Octavia, Koloni tarafından suçlu bulunur ve 18 yaşına gelip idam edilinceye kadar bir hücreye kapatılır. Bellamy, yıllarca kardeşini her beladan uzak tutarken, evlerine baba olurken Octavia'nın idam edilecek olması onu çok sarsmıştır. Octavia'nın neden hücreye kapatıldığını da çok sonra öğreniyorsunuz. Bellamy, çok ama çok güçlü bir karakter. Onu sevdiğimi itiraf etmeliyim ^^

 Glass, ahh benim kadınım. Kitapta en sevdiğim karakter diyebilirim. Kendime o kadar yakın hissettim ki! Diğer karakterlerin hissettiği duyguları tam olarak soluyamazken, Glass'ı bu kadar çok sevmem de hayret edici. Glass, Wells'in en iyi arkadaşıdır ve Phoenix'te yaşamaktadır. Birçok Phoenix'liye göre son derece mütevazi ve kibardır. O da henüz 18 yaşına girmediğinden, Koloni tarafından bir hücreye kapatılır ve idam günün gelmesini bekler. Onunda neden hücreye kapatıldığı bir sır. Ama gizemi çözdüğünüzde, çok şaşıracaksınız.

 Koloni'de yaşayan insanların bu yüz çocuk suçlunun dünyaya gönderileceğinden haberi yoktur. Hatta suçluların hiçbiri ne olduğunu farkında değildir. Şansölye'nin oğlu Wells, bu 100 suçlunun dünyaya gönderileceğini öğrendiğinde, çılgına döner ve kendisini hücreye sokmanın bir yolunu arar. Bunların hepsini eski sevgilisi Clarke için yapmaktadır. Kimsenin haberi olmadığı bir anda Şansölye ve muhafızlar, yüz suçlu çocuğu iniş gemisine gizli bir şekilde götürür. İniş gemisindeyken kaçmayı başaran; Glass olur. Eh, kitapta bir kişinin uzay gemisinden bilgileri aktarması lazımdı ve yazar bunu iyi detaylar ile yakalamış.

 Kass'in anlatımında bazı pürüzler vardı. Kitabı başlarda tam olarak anlayamadım. Daha sonrasında anlatım biçimini güçlendirdiği için aklımda daha net oluştu, her şey. Karakterlerin hissettiği duyguları, okuyuculara pek iyi aktaramadığını düşünüyorum. Distopya kitaplarının çoğunda olduğu gibi, bir sınıf ayrımı var. Ama bunun neden olduğunu hala anlayabilmiş değilim. Yazar, distopya kitaplarındaki gibi olsun diye sınıf ayrımını yapmadan geçmemiş. Dil anlatımı başta çok basitti fakat daha sonra güçlenmeye başladı. Heyecan bazı noktalar hariç hiç yoktu diyebilirim. Ama bunun sebebi ise, Koloni'de olan olayları, karakterlerin neden hücreye atıldığını anlamamız içindi.

 Tamam, bu 100 çocuk dünyaya gönderildi. Ne yapıyorlar ki sanki? Ben daha güzel, daha maceralı ve heyecanlı şeyler olur diye bekliyordum. Sıkıntıdan patladım diyebilirim. Kitabın bitmesine son 100 sayfa kala, kitabı az da olsa beğenmeye başladım.

 Yazarın betimlemeleri oldukça iyi. Aklımda daha iyi canlansın diye The 100 dizisinin fragmanlarını izlemedim, değil.

 Bazı karakterlerin almış olduğu kararları, yaptıları hataları çok gereksiz buldum. Okuyanlar ne demek istediğimi anlıyorlardır. Glass ve Bellamy kitaptaki en cesur iki karakterdi. Glass'ın olduğu bölümlerde, diğer bölümlere nazaran, duygu çok daha yoğundu. Heyecan, merak ve macera hepsini barındırıyordu. Ama Clarke hakkında konuşacak olursak, ona hiç ısınamadım. Bir şey yaptığından değil. Gayet iyi bir rol oynuyordu ama bazen ne yapsan da ısınımazsın ya hani, aynen öyle oldu. Kitabı okuyan bazı arkadaşlarım, okurken ağladıklarını söylediler. Bence ağlanacak hiçbir şey yoktu. Sadece Glass'ın yaşadığı o romantik anlarda gözlerim doldu.

 Kitabı tamamiyle beğenmedim, demiyorum. Yapacak bir işiniz olmadığında, zaman öldürmek için okuyabileceğiniz bir kitap olabilir. Çerez niyetine okuyabilirsiniz yani.. Ama almak istediğiniz birçok kitap varken, The 100'ı en son satın alabilirsiniz. Kitabı çok beğenlerde var, beğenmeyenler de. Ben ikisinin de ortasındayım, sanırım.

 Kitap yorumum bu kadardı, canlar. Umarım beğenmişsinizdir. Beğendiyseniz, yorum bırakmayı unutmayın, lütfen. Bu arada, hala oylama sistemini yapmayı beceremediğimden vermiş olduğum puanı yazarak belirtiyorum. *iç çekerek, gözlerindeki hüzünü kimsenin görmesine izin vermez* Bir sonraki yayında görüşmek üzere, hoşçakalın!

THE 100'IN BENDEN ALMIŞ OLDUĞU PUAN: 3/5



4 yorum:

  1. Bu yorumun o kadar o kadar güzel ki! Spoiler yerim diye, karakter analizlerini okuyamadım ama onun dışında okuduğum yerler gerçekten iyiydi. Sanırım bloğunda ki en iyi yazı buydu. Kesinlikle! Çok sevdim. ^^

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Karakter analizlerine bakabilirsin, her şeyim. Spoiler vermemek için o kadar çok dikkat ettim ki... Cidden, yorumumu beğenmene çok sevindim. Kendimi geliştirmeye çalışıyorum. Güzel yorumlarınızı duydukça, daha da hevesleniyorum. Çok teşekkür ederim.

      Sil
  2. Ben de The 100'ı kısa süre önce okuyup yorumladım. Katılıyorum! Diziyi de izlediğimden karakterler gözümde kolay canlandı ancak kitapta çok eksik vardı. Bazı soru işaretleri oluşmadı değil. İkinci kitabı bekliyorum artık. :))

    YanıtlaSil
  3. Ben de öyle, canım. Aynı fikire sahip olduğumuza sevindim :?

    YanıtlaSil