13 Mayıs 2015 Çarşamba

KİTAP YORUMU #8 | Fırsatçı(Love Me with Lies, #1)

Arka Kapak: 
Kalbini sadece bir kez verebilirsin; ondan sonraki her şey ilk aşkının peşinden gelir.
  
Her fırsattan istifade etmesiyle bilinen sivri dilli Olivia Kaspen, akılsızca çekip gitmesine izin verdiği eski erkek arkadaşı Caleb Drake ile şans eseri karşılaşınca kendisini ilk aşkıyla ikinci bir şans isterken bulur.
Caleb’ın hafızasını kaybettiğini öğrenen Olivia, onu geri kazanmak için ne kadar ileri gidebileceğine karar vermelidir. Ancak gerçek kimliğini ve kötü geçmişlerini gizli tutmaya çalışan Olivia'nın en büyük engeli Caleb'ın kurnaz yeni kız arkadaşı, Leah Smith'tir.
Böylece bu iki hırslı kadın arasında kendilerini hatırlamayan bir adamı elde etmek için girdikleri vahşi bir mücadele başlar. Ama çok geçmeden Olivia, bir zamanlar kendisinin olanı almak için savaşırken yalanlarının sonuçlarıyla yüzleşmek zorunda kalır.
 
Peki, aşk her şeyi affeder mi? 

Kitap Yorumum: 
 Herkese merhaba! Nasıl gidiyor? Ben şu aralar blogumda çalan şarkılar yüzünden biraz depresif hissediyorum. Hiçbir derdim yokken kendimi bu moda sokmak hoşuma gidiyor.
Bugün sizlere Fırsatçı kitabını yorumlayacağım.

 Fırsatçı bir aralar İnstagram'da bayağı bir ses getirdi. Herkes, okudu, etti. Sonra yorumlar yapılmaya başlandı ve kitapta birçok hissin aynı anda tadıldığı söylendi. İkea'ya gittiğim sırada 7.90'a görünce dayanamadım, aldım. İki günde bitirdim ve bunu söylerken utandığımı hissediyorum. Çünkü, kitap zaten 300 sayfa civarı bir şey ve ben beğendiğim kitapları bir solukta okurum. Şimdi "Bunu beğenmedin mi?" diyeceksiniz. Bu sorunun cevabını almak istiyorsanız, okumaya devam edin.

  Kitap üniversitede geçiyor. Ve ben okul aşklarına bayılırım! Kitabın kapağını açtım ve bu yalanlarla dolu dünyada kaybolup gittim. Hala etkisinde kaldım ve beni bu acımasız kitabın üzücülüğünden kurtarabilecek birini bekliyorum. Gerçekten, aranızdan biri okursa beraber saatlerce dedikodu yapabiliriz.

 Eğer, okuduğunuz kitaplarda baş karakterin ne dediğini bilmez, olup olmadık yerde pot kıran ve her bir sözde kendini ezdiren bir şey olduğundan yakınıyorsanız, bu kitap tam size göre! Sadece baş karakterler, değil; her karakter, yarım saat ağzımı açık bıraktı ve kötü sözler söylememe neden oldu.
Hepinizin aksine ben baş karakter olan Olivia'ya bayıldım. Çok fazla yanlış yaptı ama bunların hepsi sevdiğini geri kazanmak adınaydı. Biraz konusundan bahsedeyim, direk yoruma girdim ben.

Bir gün, kendinizi D&R gibi bir mağazada düşünün. Üç yıl sonra, kötü hatta çok kötü bir sonla ilişkinizi bitirdiğiniz, eski erkek arkadaşınızla karşılaşıyorsunuz. Bir anda gözünüze yaşadığınız onca anılar doluşuyor. Acı, tatlı ama hepsi. Birden, onu unutamadığınızı ve hiçbir zamanda unutamayacağınızı anlıyorsunuz. Eski erkek arkadaşınız, sizi kendine çekiyor. Aranızda sanki hala koparılmamış bağlar var. Ve siz ne kadar uzaklaşmak isteniz de, bu bağlar sizi göbek deliğinizden bağlamışcasına bırakmıyor.
Olivia, Caleb'in yanına gidiyor ve onu uzunca bir süre süzüyor. Caleb'in her zerresini ezberlerlemiş olduğunu fark ediyor. Aniden sohbet etmeye başladıkları an, Olivia Caleb'in onunla neden sert konuşmadığına çok şaşırıyor. Sanki ona yapılan onca kötülüğü hatırlamıyormuş gibi...
Ama cidden meğersem çocuk hafızasını kaybetmiş. Daha sonrasında, o kadar yalanlar dönüyor ki... Allaah, yaniii.

 Bir karakter daha var ve onun adı: Leah. Leah, Olivia ve Caleb'in ayrılıklarının ardından Caleb'i toparlayan kişi. Yani onun şimdiki sevgilisi. Yine herkes ondan nefret etmiş ama ben etmedim. Çünkü bazen sevdiğiniz için her şeyi yaparsınız. Ama bu kadın fazla psikopat gibiydi. Ben Olivia'yı gerçekten çok sevdim. Belki de yaşadığı şeyler bana acıyı hissettirmiştir.

 Bu kitabı nasıl bir ruh haliyle okuduysam, çılgınlar gibi delirmem gerekirken hep ağladım. Ağladım, ağladım ve ağladım. Kitabı gerçekten çok beğendim ve ikinci kitabını okumak için sabırsızlanıyorum. Yarın ya da bu akşam bir şekilde temin etmeye çalışacağım. Eğer puan verecek olursam, 5'de 5 verirdim.


Posted on 09:45 | Categories:

7 Mayıs 2015 Perşembe

KİTAP YORUMU #7 | Hiçliğin Kıyısında - J.A. Redmerski



Arka Kapak:
Yirmi yaşındaki Camryn, alışılmışın dışında bir yaşam tarzı düşlemektedir. Fakat başına gelen trajediler bu yaşamı kendisinden zorla çekip alınca, ilk bulduğu otobüse atlayarak varış noktasını bilmediği bir yolculuğa çıkar. Çıktığı bu kendini yeniden keşfetme yolculuğunda, kendisi gibi nereye gideceğini bilmeyen, Andrew Parrish adında biriyle tanışır. Fakat Andrew'un da bazı karanlık sırları vardır…

Andrew yolculukları esnasında Camryn'e kimseye bağlı kalmadan, içinden geldiği gibi yaşama, en derin ve kuytu arzularına teslim olma sanatını öğretir. Ancak Andrew'un ondan gizlediği sır yolun sonunda kendisini beklemektedir. Bu sır ikiliyi bir araya getirebilecek midir, yoksa onları sonsuza dek birbirlerinden ayrılmaya mı mahkûm edecektir?
"Hiçliğin Kıyısında mı? 'Muhteşemliğin Kıyısı'na ne dersiniz? Çünkü şu anda tam olarak bu durumdayım."
-USA Today-

Kitap Yorumum:
    Herkese uzun bir aradan sonra tekrardan merhaba! Bu sefer kısa süreli vedam gerçekten uzun oldu. Sanırım bunun sebebi, 1 hafta önce girdiğim hayatımdaki en önemli sınavdı. *Kaç yaşındasın ki, ne kadar önemli olabilir, demeyin. Çünkü şu 14 senedir girdiğim en zor ve sıkıntılı sınavdı* İtiraf etmek istiyorum: Başarılı bir öğrenciyim. Bakalım lisede de bu başarıdan biraz parçalar kalacak mı? Eğer şu blog işlerine devam edersem, hep birlikte göreceğiz. TEOG bittikten sonra o kadar çok rahatladım ki, anlatamam. Anlatmaya çalışsam da beceremem.

 Aslında bu kitap benim kitaplığımda çok uzun bir süredir bekliyordu. Açıkcası, ona bu haksızlığı yaptığım için kafamı alıp dağlara taşlara vurasım var. Ama eğer bunu yaparsam, siz yorumsuz kalırsınız, değil mi? Çokta benim yorumuma ihtiyacınız varmış gibi konuştum ama siz beni bozmayın. Böyle ilerlemek, birilerinin umrundaymış gibi davranmak hobilerim olmuş durumda.

 Kitabı bitirdikten sonra, fikirlerim değişti. İstediğim şeyler ve istemediğim şeyler arasında bir alışveriş oldu. Bu kitabı okuduğum için zerre pişman değilim ve asla da olmayacağım. Farkındaysanız lafı habire döndürüp duruyorum bunun sebebi ise, ne yazacağımı nasıl konuşacağımı bilmiyor olmam. Eğer bu yorumum kısa ya da kitabın mükemmelliğinden ibaret olursa bana kızmayın. Çünkü ben bu kitabı 2 ay önce okumuş, şimdi  yorumunu yapan, değişik küçük bir kızım. *Kendini acındırır.* Aslında, kendi kendine sohbet etmek güzelmiş. Bir ara günlük yazmayı denemeliyim.

 Kitabı kafam rahatken okumayı düşünmüştüm ancak bazen hiçbir şey umduğunuz gibi olmaz. Bu sene tüm kitaplarımı neredeyse okulda okudum, bitirdim. Bu da böyle oldu ama tek fark evde bitirmiş olmam. Okulda bitmediği için çok mutluyum çünkü o ergenlerin içinde salya sümük ağlamayı hiç istemem. Örümcek kafalıların dalga konusu olmak da beni pek tatmin etmez. Şu sözlerimden, okulumu, sınıfımı ve arkadaşlarımı hiç sevmediğimi anlamışsınızdır.

 Kitabın başlangıç sayfalarındayken ben de herkes gibi esas oğlanı Black sanmıştım. Çünkü ana karakter Cam, arkadaşlarıyla birlikte bir bara gittiklerinde çocukla yakınlaşma sahneleri olmuştu.

 Karakterin arkadaşlarından falan bahsetmek istemiyorum çünkü kitapta pek fazla yer almıyorlar. Cam, bu arada kendisinin cinsiyeti kız, pılını pırtısını toplayıp atlıyor bir otobüse. Hiç bilmediği şehirlerde kaybolmak istiyor. Onun için her gün aynı işi yapmak için, o kadar çabalamak çok saçma. Dünyayı gezmek, talan etmek istiyor.

 Otobüste tanıştığı, acı kokulu sırlarla dolu olan bir çocukla tanışıyor: Andrew. Andrew da Cam gibi derin bir kişiliğe sahip. Tanışma anlarını anlatmadım, sizin için okuyup öğrenmek daha iyi olacaktır.
Cam, hiç utangaç bir kız değil ve laf işittiğinde hemen karşılığını verebilecek nitelikte. Kitaplarda en sevdiğim özellik de bu. Kızların pısırık ve kendini ezdirmesinden nefret ediyorum. Sen kimsin de beni aşağılayabilirsin mesela? Dünyanın en yakışıklı çocuğunu karşıma koysalar, ona hakaret etmekten çekinmem. Tabii, bana hakaret etmediği sürece.
Cam, benim hiçbir zaman yapamayacağım şeyler yapıyor. Cam gibi cesaretli olmak isterdim. Geleceği düşünmeden hareket etmek nasıl bir duygu bunu öğrenmek isterdim.

 Başta sadece Cam'in sorunları olduğunu düşündüm. Andrew'un kendi kendine dertlenip üzülen bir çocuk olduğu aklımda yer edindi. Ancak ilerledikten sonra ne kadar yanıldığımı fark ettim. Bu kitabın adını ne zaman ansam aklıma uzun, upuzun bir yol gelir. Ve bu yolun ortasında zigzaklar çizerek ilerleyen, içinde iki duygulu insanı barındıran bir araba...

 Yazar kitabın sonunda beni o kadar şaşırttı ki! Tam ağlama moduna girdim, ve asıl olayı bir iki satır sonrasında görünce yazara lanetler okudum. "Ödümü koparıyordun, manyak kadın!" gibi tepkiler vermedim değil.

 Bu yorumum sanırım blogumdaki en saçma yorumdu. Bu kadar güzel bir kitabın yorumunu yapacak kadar iyi değilim ve konular ardı ardına beynimi kaplıyor. Umarım, ben boş kuruntu yapmamışımdır.
En sevdiğim alıntıları paylaştıktan sonra söz veriyorum, gideceğim.


"Zaten hiçbir şey sonsuza kadar sürmeyeceği için, bir zamanlar iyi olan her şey sonunda acı verir." 
"Yürek daima aşka galip gelir. Her ne kadar pervasız, intihara meyilli, mazoşist olsa da her zaman istediğini yaptırır."
"Geçmişte yaşarsan ileri gidemezsin. Geleceğini planlamak için çok zaman harcarsan ya kendini geriye itersin ya da hayatın boyunca aynı noktada kalırsın... Anı yaşa."

"Teşekkür ederim. Her şey için... Giysilerini katlamak yerine çantaya tıkmamı sağladığın için, arabada uyanmayayim diye müziği kıstığın için, restoranda şarkı söylediğin için. Bana yaşadığımı hissettirdiğin için."
"Hiçbir şey sonsuza kadar sürmez"..."Bir duyguya kapılıp onun kölesi olmaktansa, o duygudan uzak durmak daha iyidir. Zaten hiçbir şey sonsuza dek sürmeyeceği için, bir zaman iyi olan her şey sonunda acı verir."
"Sen ruhumun eksik parçası, çiğerimdeki nefes, damarımdaki kandın. Eğer gerçekten geçmişte yaşadığımız hayatlar varsa, eminim ki biz her birinde sevgiliydik"
Posted on 09:22 | Categories: